Geçtiğimiz hafta Bandırmaspor karşısında alınan 4-0’lık galibiyetin ardından bazı kesimlerden gelen “Taraftarsız takım daha iyi oynuyor” yorumları, aslında içinde bulunduğumuz krizin bir yansıması. Ancak bu düşünce, Ankaragücü’nün DNA’sına aykırı. Çünkü bu takım, taraftarıyla güçlü, onun desteğiyle sahada farklı bir kimliğe bürünen bir camia.
Oysa çok değil, sadece bir yıl önce tribünler bambaşka bir havadaydı. Stadyumun çevresi çocuk kahkahalarıyla doluyor, palyaçolar ve yüz boyama etkinlikleriyle tribünler adeta bir şenlik alanına dönüşüyordu. Her karşılaşma en az 10.000’in üzerinde taraftarın aileleriyle birlikte maça geldiği, futbolun bir eğlence ve birliktelik aracı olduğu günler geride kalmış gibi görünse de, o ruhu geri getirmek imkânsız değil. Çünkü bunu yaratan da yine Ankaragücü taraftarının kendisiydi.
Şu an tribünlerin eski coşkusuna kısa sürede kavuşması kolay görünmüyor, ancak bir yerden başlamak şart. Dün Tandoğan’da gerçekleşen ve Ankaragücü’nün önemli isimlerinin de katıldığı toplantı, bu anlamda büyük bir kıymet taşıyor. Yönetimle kısa vadede güven ortamının yeniden sağlanması zor olsa da, Ankaragücü’nü tekrar ayağa kaldıracak yegâne güç, yine bu camianın kendisi olacak.
Geçmişte yapılan boyama kitaplarıyla anaokullarına inilmesi, sinema filmi, okullarda gerçekleşen faaliyetler, Cumhuriyet Balosu gibi etkinlikler, sadece tribünleri değil, koca bir şehirde Ankaragücü sevgisini pekiştiren adımlardı. Bugün de benzer bir süreç başlatılmalı. Taraftar, kulübüne olan bağlılığını bir kez daha göstermek ve tribünleri doldurmak zorunda. Çünkü ne ligde kalma ne de play-off hedefi, dolu tribünler ve güçlü bir destek olmadan mümkün değil.
Umarız, Tandoğan’daki toplantının etkileri, alınacak galibiyetlerle birlikte kısa sürede sahaya yansır. Ankaragücü tribünleri, yeniden o coşkulu, cıvıl cıvıl günlerine kavuşur. Çünkü Ankaragücü, sadece bir futbol kulübü değil; bu şehrin ruhu, kimliği ve en büyük ortak değeridir.