Sevgili Anne-Babalar 2024 yılında tutarlı, sınırlarını koruyabilen, karşılıksız sevgi verebilen ebeveyn olarak çocuklarınıza yaklaşmanız dileği ile uzun bir aradan sonra tekrar merhaba,
Prensesim, tatlım, canım, aşkım, güzel kızım , prensim, paşam, aslan oğlum, yakışıklım diyerek gözlerinin içine baktığımız , her isteğine olabildiğince ulaşması için çabaladığımız o gözümüzün nuru çocuklarımız büyüyünce sizce ne oluyor ? Elbette halen gözümüzün nuru, elbette sevgi ve hayat kaynağımız ama prenses ve prens olmaktan biraz uzaklaşıyor, toplum içinde biricik olmadıklarını, yaptıkları her şeye herkesin alkışlamadıklarını görüyor ve doğal olarak bocalıyor, bizlere hak etmediğimizi düşündüğümüz şekilde tutum sergileyebiliyorlar.
Şimdi ilkokul ikinci sınıfta olan bir erkek öğrencim ile karşılaşmam ve aramızda geçen sohbet bu yazıyı yazmama neden oldu.
Kokunuz bile aynı öğretmenim diyerek sımsıcak boynuma sarıldı. Biraz sohbet ettikten sonra
“ Öğretmenim anneme babama çok kızıyorum” dedi. Şaşkınlıkla nedenini sorduğumda;
“Öğretmenim hayat çok zormuş, ben ilkokula gittiğimde, beni törenle karşılayacaklar, öğretmenim annem gibi sımsıkı sarılacak, arkadaşlarım benimle oyun oynamak için sıraya girecek, tuvalete gittiğimde öğretmenim benimle gelecek ve bana yardım edecek, her yaptığım şakaya herkes gülecek , yemek yemezsem biri bana yememi söyleyecek sanıyordum. Hatta size bile kızgınım. Yaptığım o saçma resimlere “çok güzel” diyor “ne anlatmak istiyorsun” diye soruyordunuz. Neden soruyordunuz ki? Artık kimse bana fikrimi sormuyor.
Oysa ilkokula başladığımda hem çok kalabalık bir ortamda herkesin benim gibi olduğunu gördüm ve önce çok korktum. Annemin ve babamın ellerine sımsıkı yapışıp, gözlerine baktığımda bir günde büyüdüğümü düşünen kişilerle karşılaştım. Oysa ben evin Prensi , merkezi ve yöneticisi idim. Ama ilkokulda öyle olmadığımı anlamam çok uzun sürmedi.
Canımın istediğini canımın istediği zaman yapamayacağımı, yemek yerken kimsenin umurunda olmadığımı, yaptığım resimler ve harfleri yazmak için gösterdiğim çabayı kimse fark etmedi. Evet bazen öğretmenim “aferin” diyor ödül veriyordu ama sınıfta herkes çabalıyor, herkes aferin alıyordu. Hatta arkadaşlarım bazen çok acımasız oluyor, beni kenarda köşede sıkıştırıp zarar verebiliyor, öğretmenime söylediğimde öğretmenim “ sorununuzu kendiniz çözün “ diyor bu zorlukla beni baş başa bırakıyordu. İşte o zaman anladım ki ben aslında ne prens mirens değilim.
Ben sadece çocuğum ve öğrenmem gereken çok şey var.
Ama anlamadığım bir şey var öğretmenim. Annem babam benim prens olmadığımı bir türlü kabul etmiyor ve anlamıyorlar. Ben anladım onlar anlayamadılar. Oysa büyüdükçe ben farkına vardım ve kabul ettim ama onlar halen evin prensi olduğumu sanıyorlar buna bazen çok gülüyor, eğleniyorum bazen de bu durumu kullanıyorum.
Keşke bana bu dünyada ki tek prensin ben olmadığımı, her zaman her istediğimi yapamayacağımı, arkadaşlarımla olan sorunlarımı çözmeme fırsat vermelerini, yemeğimi kendim yiyip, bitince alkışlamamalarını, tuvalet ihtiyacımı kendim karşılamam için gerekli eğitimi vermelerini, ayakkabı bağcıklarımı bağlamayı öğretmelerini çok isterdim öğretmenim.
Gözlerim dolu dolu dinledikten sonra sadece HAKLISIN diyebildim.
Sevgili anne babalar, çocuklarınızın büyüyüp, hayatta tek başına birçok şeyle mücadele edeceğini, sorumlulukları ve kendi ihtiyaçları için her zaman yanlarında olamayacağınızı unutmadan, onlara daha erken yaşlarda prens – prenses gibi davranmadan sorumluluklar verip, sınırlarını belirlememiz gerekiyor.
Yoksa 8 yaşında ki bir çocuğa HAYAT ÇOK ZORMUŞ duygusunu kazandırıp, hayata hazırlayamayız.
Sevgi ve hoşgörü ile kalın
07.01.2024
Nebahat BOĞUT
Uz. Çocuk Gelişimi Eğitimcisi -Aile Danışmanı