Bu köşe yazımda sizlere, dünya siyasetindeki değişen kuralları ve bozulan uluslararası dengeyi anlatmaya çalışacağım.
ABD’nin "America First" Politikası ve Müttefiklerle Gerilen İlişkiler
ABD Başkanı Donald Trump’ın "Önce Amerika" (America First) stratejisi, müttefikleriyle ilişkilerini zedeledi ve çok büyük bir güven sorunu yarattı. ABD'nin bu stratejisinden nasibini almayan ülke yok. ABD' diğer ülkelere askeri ve ticari gücünü kullanarak istediklerini yaptırmak istiyor.
NATO’nun en güçlü ordusuna sahip olan ABD, Rusya-Ukrayna savaşını bahane ederek diğer NATO ülkelerinden savunma harcamalarını artırmalarını ve ABD’ye daha fazla kaynak aktarmalarını istiyor. Bu talebin arkasında, ABD’nin silah satışlarını artırma hedefi olduğu açıkça görülüyor.
Gümrük vergilerini arttırmayı bir tehdit unsuru olarak kullanıyor ve ekonomik çıkarlarını dayatmayı hedefliyor. Önümüzdeki günlerde bunun bir ticaret savaşına dönüşebileceğini düşünüyorum.
Trump’ın "Kanada’nın ABD’nin eyaleti olması gerektiği" yönündeki açıklamaları, iki ülke arasındaki ilişkileri germekte. Kanada bu söylemler nedeniyle güvenlik harcamalarını artırmak zorunda kalıyor.
ABD'nin Danimarka’nın özerk bölgesi Grönland’i ulusal güvenliği için önemli olarak gördüğünü ve Danimarka'nın buraya koruyamayacağını belirterek kendilerine ait olması gerektiğini söylemesi, bölge yönetimi ve Kopenhag’da büyük tedirginlik yarattı. Grönland Başbakanı Kim Kielsen, "Kimseye ait olmadıklarını ve kendi geleceklerini kendilerinin belirleyeceğini" açıkça ifade etti.
ABD, Çin’in küresel yükselişini engellemek için Hong Kong, Tayvan ve Güney Çin Denizi’ndeki gerilimleri körüklüyor. Aynı zamanda, ticari alanda Çin'e olan bağımlılığını azaltma gayreti içerisinde.
Başkan Trump, seçim kampanyası sırasında Rusya-Ukrayna savaşını bitireceğini vaat etmişti. Ancak ABD’nin Ukrayna adına Suudi Arabistan'da Rusya ile görüşmelere başlaması ve Kiev yönetimini bu toplantılara çağırmaması, büyük tepki çekti. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’nin ABD ziyaretinin Trump’ın üslubu nedeniyle yarıda kalması, Avrupa’da da endişelere yol açtı. Bu olay sonrası Avrupa ülkelerinden Ukrayna'ya destek açıklamaları geldi ancak hiçbiri Rusya'ya karşı bir caydırıcılık sağlayamıyor.
ABD’nin İran’a yönelik askeri müdahale olasılığı da daha sık dillendirilmeye başlandı. Fitili ateşleyecek olayın ne olacağı belirsiz, ancak ABD’nin bölgedeki hamleleri, gerilimi tırmandırmaya devam ediyor.
Avrupa’nın Savunma Arayışları ve NATO’nun Geleceği
ABD’nin politikalarına güvenemeyen Avrupa ülkeleri, askeri yatırımlarını gözden geçirmekteler. Birçok Avrupa ülkesi en gelişmiş savaş uçağı olarak görülen F35 siparişlerini bile durdurmayı düşünüyor. ABD’siz bir NATO’nun işlevsiz kalacağı düşüncesiyle, Avrupa ordusu kurma fikri yeniden gündeme geldi. Türkiye de Avrupa'nın en güçlü ordularından birine sahip olduğu için bu yapılanmada etkin bir rol almak istediğini açıkça dile getiriyor. Bunun Avrupa Birliğine girişte bize bir avantaj yaratması düşünülüyor ancak benim düşüncem bizi hiçbir zaman Avrupa Birliğine almayacaklar.
Başkan Trump'ın Türkiye hakkındaki söylemleri ise ılımlı. Rus yapımı S400 savunma sistemlerini devre dışı bırakmamız durumunda F35 programına tekrar dahil edilebileceğimiz konuşuluyor. Belki de buna Türkiye'nin kendi savaş uçağını üretme gayreti ve Eurofighter savaş uçakları alımı konusunda Avrupa ülkelerinin izin vermeleri sebep olmuştur. Trump'ın çıkarları için anlık tavır değiştirebileceği düşünüldüğünde bu ılımlı havaya aldanmamak gerekiyor.
ABD’nin uluslararası hukuku hiçe sayan tutumu, dünya genelinde büyük bir tedirginliğe yol açmakta. "Güçlü olan haklıdır" anlayışı, yeni çatışmaları tetikleyebilir.
Ülkemiz, bir yandan askeri kapasitesini güçlendirirken, diğer yandan denge politikasını sürdürmek zorunda. Ancak en büyük zorluk, kırılgan ekonomiyle mücadele ederken aynı zamanda bağımsız bir dış politika yürütebilmek olacak.
Tüm vatandaşlarımıza huzurlu ve güvenli bir gelecek diliyorum.