Örneğin, COVID-19 pandemisi sırasında yaşanan tedarik zinciri sorunları, birçok sektörü olumsuz etkiledi ve üretimde aksamalara neden oldu.
İleri teknoloji ürünlerinin en temel bileşenlerinden biri olan yarı iletken çipler de benzer bir küresel tekel sorunuyla karşı karşıya. Bu hayati bileşenlerin büyük çoğunluğu, ABD, Çin, Tayvan, Güney Kore ve Avrupa'daki birkaç büyük üretici tarafından sağlanıyor. Bu durum, çip üretiminin artık sadece bir teknoloji meselesi değil, aynı zamanda ulusal güvenlik ve ekonomik bağımsızlık meselesi olduğunu gösteriyor. Peki, çip teknolojisinde Türkiye nerede duruyor?
Türkiye, son yıllarda savunma sanayii, otomotiv ve elektronik gibi sektörlerde önemli ilerlemeler kaydetti. Ancak, dışa bağımlılığın yarattığı cari açık ve ulusal güvenlik sorunları nedeniyle, bu alanlarda millileştirme çalışmalarına hız verildi.
Türkiye'de çip teknolojilerinin milli ve yerli üretiminin geliştirilmesi konusunda öncü kurum ve kuruluşlar arasında TÜBİTAK, Yarı İletken Teknolojileri Araştırma Laboratuvarı (YİTAL) ve Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü (UEKAE) gibi kamu araştırma merkezleri öne çıkıyor. Ayrıca, savunma sanayisinin önemli aktörlerinden ASELSAN da bu alanda önemli çalışmalar yürütüyor. Bunlara ek olarak, çeşitli üniversitelerin araştırma merkezleri, laboratuvarları ve özel sektör firmaları da yerli çip tasarımı ve üretimi süreçlerine katkı sağlıyor.
Türkiye'nin çip teknolojisi alanındaki önemli adımlarından biri, ilk yerli işlemci Çakıl'ın geliştirilmesidir. TÜBİTAK ve ASELSAN tarafından 65 nm teknolojisiyle tasarlanan bu işlemci, Malezya'da üretildi. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, "Rekabet Öncesi İşbirliği Projeleri-Entegre Devre Tasarımı Çağrısı" gibi girişimlerle yerli çip üretimini desteklemeyi hedefliyor. Bu projeler, Türkiye'nin yarı iletken teknolojilerinde bağımsızlık kazanması açısından kritik öneme sahip. Bu tür projelerin halk tarafından daha fazla desteklenmesi ve bilinirliğinin artırılması gerektiğini düşünüyorum.
Ülkemiz, genç nüfusu sayesinde bu alanda gerekli insan kaynağını sağlamada sorun yaşamıyor. Ancak, yarı iletken üretimi sadece tasarım ve mühendislikle çözülebilecek bir mesele değil. Üretim, son derece karmaşık ve yüksek maliyetli bir süreç. Bu teknolojiyi üreten şirketler, milyarlarca dolarlık yatırımlarla devasa tesisler kuruyor ve uzun yıllara dayanan bir birikime sahipler. Bu nedenle, bazen teknoloji transferi yapmak daha mantıklı olabiliyor. Teknoloji transferiyle sıfırdan başlamak yerine, mevcut birikimden faydalanarak zaman ve kaynak tasarrufu sağlanabilir.
Çip teknolojisi, 21. yüzyılın en stratejik alanlarından biri olarak kabul ediliyor. Türkiye'nin bu alanda atacağı adımlar, hem dışa bağımlılığı azaltacak hem de küresel teknoloji yarışında "biz de varız" dememizi sağlayacaktır. Bu hedefe ulaşmak için devlet, özel sektör ve akademi iş birliği içinde çalışmalı ve uzun vadeli stratejilerle ilerleme sağlanmalıdır.